Çanakkale Şehitlerini Anlamak
ARAKLI
Bugün 18 Mart...
103 yıl önce bugün, Çanakkale’de yok etmeye gelenlere karşı, her yönüyle destansı bir şekilde gerçekleşen var olma mücadelesinin yıl dönümü. 103 yıl önce Çanakkale’de aziz ecdadımız, boğazı geçip İstanbul’u alarak Osmanlıyı tarihten silmeyi amaçlayan İngiliz ve Fransızlara karşı durmuş, yüreğindeki imanı ve vatan sevgisi sayesinde can vermiş Çanakkale’yi geçirtmemiştir.
18 Mart tarihi aslında İngiliz ve Fransız zırhlı gemilerinin yer aldığı müttefik filonun boğaza en büyük deniz saldırısını yaptığı tarihtir. Kendilerini yenilmez armada olarak görüp zaferden emin olan İngiliz ve Fransız donanması, “Nusret” adlı mayın gemimizin, bilinenin aksine boğaza paralel döşediği mayınlar sayesinde boğazın serin sularına gömülmüştür. 16 adet devasa savaş gemisinin yer aldığı ve boğazın kıyılarını canlı sinek dahi bırakmayacak şekilde topa tutan bu filo, Nusret’in döşediği mayınlarla birer kâğıt maket gibi boğazda erimiştir. Bu zamana kadar yenilgi yüzü görmeyen dönemin en güçlü donanması, tarihin kaydettiği en büyük yenilgilerinden birini almıştır. Zaferden emin olan ve bu donanma ile yürürcesine boğazdan geçip İstanbul’a beş çayına yetişeceğine inanan müttefik kuvvetler, boğazın denizden geçilemeyeceğini anlamış ve bu tarihten sonra karadan Çanakkale’yi geçmeye karar vermiştir. Akif’in “Kimi Hindu, kimi yamyam, kimi bilmem ne bela” diyerek nitelediği dünyanın çeşitli milletlerinden topladığı askerleri bu amaçla boğazımıza yığmıştır. Öyle ya da böyle bu boğaz geçilecek, hasta adam yatağında boğulacaktır. Her şeyi en ince ayrıntısına kadar hesap eden müttefik kuvvetler, yalnız bir şeyi hesaba katamamışlardır; Anadolu’dan ve Anadolu’ya gönül bağı ile bağlı olan coğrafyalardan kopup gelenlerin yüreklerindeki vatan, ezan, bayrak ve namus sevdasını…
Bu mukaddes değerleri çiğnetmemek için can vermeyi şeref sayacaklarını, adeta bir gül bahçesine girercesine şahadete yürüyeceklerini ve böylece Çanakkale’yi geçilmez kılacaklarını düşünememişlerdir. Varlığını, insanlığın insanca yaşamasına vakfeden bu necip milletin şanlı tarihindeki zaferleri arasında Çanakkale’nin bu nedenle ayrı bir yeri vardır.
Çanakkale; imanın küfre, yokluğun varlığa, Osmanlı ruhunun Haçlı ruhuna galebe çaldığı muazzam bir tarih hadisesidir. Çanakkale; inanmış gönüllerin, değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli diyenlerin, bizlere bir vatan bırakabilmek adına bedelini canlarıyla ödeyenlerin mücadelesidir.
Çanakkale; yüreği hüzünle doğan anaların sessiz çığlıkları, gözyaşlarını içlerine akıtan Ayşelerin Fatmaların umut dolu bekleyişleri, “Baba, nereye gidiyorsun? Ne zaman döneceksin?” diye yaşlı gözlerle soran evladına son kez bakıp vatan için dönmeyi düşünmeyenlerin varoluş destanıdır.
Çanakkale; kaldırdığı 276 kiloluk mermilerle bir milletin kaderinde yer ederek “Vurdum Ali vurdum, La Havle’yi çektim vurdum, Yenildi kaçıyor düşman, Kurtuldu benim öz yurdum” diyen Seyit Onbaşı’ların; “Bir takım asker ve Yahya Çavuştular, Burada düşmanla can-ı gönülden vuruştular, Düşman tümen sanırdı bu kahraman erleri, Allah’ı arzu ettiler akşama kavuştular” mısralarının muhatabı Ezineli Yahya Çavuşların; “Anam yakmış kınayı adak diye, Ben de bu vatan için kurban olmuşum, Anamdan Allah’a son bir hediye, Kumandanım ben İsmail doğmuşum” diyen kınalı yiğitlerin bizlere vatan oluşudur.
Çanakkale denince akla en çok şahadet gelir. Bu toprakların bizlere vatan kılınmasında aziz ecdadımızın payına şahadet düşmüştür. 250.000 Mehmet şehit olmuş, 250.000 Mehmet toprak olmuş ve o toprak bize vatan olmuştur. Bizler bugün bastığımız yerleri toprak diyerek geçemeyeceğimizi bilmeli, altında yatan binlerce kefensizi düşünerek sorumluluklarımızın farkına varmalıyız. Bize lazım olan, şehitlerimizi anmaktan ziyade onları anlamak ve anladığımızı da hayatımıza yansıtmaktır.
Annelerimiz ve babalarımız çocukları ile konuşurken Çanakkale’yi hatırlamalı, geçmişten aldığı güçle çocuklarının gözlerinde bu milletin geleceğini görmeli ve çocuklarını ona göre yetiştirmenin gayretinde olmalıdır.
Okula giden çocuklarımız Çanakkale’de can veren ecdadını iyi tanımalı, onların uğrunda can vermeyi şeref saydıkları mukaddes değerleri yüceltmeyi hedefleyerek derslerine çalışmalıdır. İnancın gücü ile 276 kiloluk mermileri bana mısın demeden kaldıran Seyit Onbaşı’nı düşünmeli, “Ben bu dersi yapamıyorum, bu konuyu anlayamam” demenin Seyit Onbaşı’na büyük bir saygısızlık olacağını bilmelidir.
Bu necip millete hizmet etmek için kendisine bir mevki-makam tevdi edilenler, Çanakkale’yi tanıyarak bulundukları yerleri adeta bir mevzi olarak değerlendirmeli, bu şuurla millete hizmet etmeyi şahadete ermenin bir yolu olarak görmelidir.
Dün Çanakkale’de İngiliz, Fransız, Anzak olarak karşımızda duran düşman; bugün cahillik, tembellik ve ayrımcılık olarak içimizde durmaktadır. Farklılıklarımızı hoş görerek ortak değerlerde birleşmemizin bizi ne kadar güçlü kılacağını Çanakkale örneğine bakarak fark etmeliyiz. Milli ve manevi değerlerimizin ışığında; ülkemizi, milletimizi ve mukaddeslerimizi yüceltmek için şahadete yürürcesine çalışmak; Çanakkale başta olmak üzere tüm şehitlerimizin canlarını feda ederek omuzlarımıza yüklediği bir sorumluluktur.
Bu duygu ve düşüncelerle; 103. Yılında Çanakkale şehitlerimizi millet olarak anlayabilmeyi temenni ederim. Bu vesile ile Araklı Gençlik Hizmetleri ve Spor İlçe Müdürlüğü’nün himayelerinde, aziz şehitlerimiz anısına 20 Mart Salı akşamı saat 18.30’da Araklı Belediye Kültür Merkezi’nde yapacak olduğumuz “103. Yılında Çanakkale Şehitlerini Anlama” programımıza da bu yazıyı okuyan herkesi davet ederim. Selam ve muhabbetlerimle…
Hüseyin ÇAKIR
18 Mart 2018
İlginizi Çekebilir