© Araklı Arı Haber 2023

Salih Özderya Araklı'da 28 gün

Araklı’da 28 Gün

Araklı’da son 15 yılda galiba ilk defa bu kadar uzun kaldım. Bu yazıda Araklı ile ilgili izlenimlerimi aktaracağım. Bu ziyaretimin büyük çoğunluğu merkezde, bir kısmı köyde ve birkaç günü de yaylada geçti.

Araklı 90’lardan bu yana kötü yönetiliyor ama özellikle son 20 yılın idarecileri Araklı’yı tamamen betona mahkûm etti. Tarım alanları yok edildi, su kaynakları ve yeşil alanlar imara açıldı. Şehir son derece plansız yapılaştı, altyapı göz ardı edildi, yatırımlar kontrol edilemedi. İlçe, şehir hüviyetini kaybetti. Meydansız, tarihsiz, hafızasız bir beton yığınına dönüştü. Bu yapılaşma hala devam ediyor. İlçe merkezinde son birkaç metrekare fındık bahçesi kaldı. Neredeyse bir tek fındık ağacı bırakmamak üzere yarış sürüyor. 

Araklı’nın son 20 yılda inşa edilen bölümüne aidiyet hissedemiyorum. Burada bir sokak, cadde, yeşil alan, oyun alanı, cami, okul, tesis… yani şehir hafızasına dönük hiçbir şey yok. Sadece her sokağı birbirine çarpışan bina yığınları, marketler, hırdavatçılar ve diğer esnaflar var. Alışveriş merkezi desen değil, mahalle desen hiç değil. Bu sokaklarda hala yolumu bulamıyorum ve kayboluyorum. Çocukluğunu ve ilk gençlik yıllarını burada geçirmiş biri için bu ifadeler korkunç. Ama sadece anlayan için.

Eski Kale çoktan yıkıldı ve son kalıntıları üzerine siteler inşa edildi (Kale Caddesi’nden söz ediyorum). Şimdi Arakale Caddesi olarak geçen bölüm, isminden de anlaşılacağı üzere, buradan sahile kadar uzanan tarihi bir kaleydi ve son kalıntılarını geçen yıl bir inşaat kazısında gördüm. 84 yaşındaki babamın şahitliğinde bunu teyit ettik. Kalenin varlığını o daha iyi hatırlıyor. İşte bu bir hafıza kaybıdır. Artık yeni nesiller burayı kale olarak anmayacak, şu veya bu sitesi olarak anacaklar. Kale ile anılmak hafızadır, ama bina ile anılmak hafıza kaybı… Bilmem anlatabiliyor muyum? Araklı’nın ismi bu kaleden geliyor. İşte düşünün. Bugün son kalıntıları da toprağa karıştı.

İlçe merkezi delik deşik. Aracınızla düzgün bir yol bulup gitmeniz imkansız. Geçen sonbaharda yaşanan büyük sel felaketi, Araklı’nın tarihinde ilk kez bu büyüklükte gerçekleşti ve bunun baş sorumlusu su havzalarının, yeşil alanların ve toprağın yok edilmesidir. Ayrıca büyüyen şehrin altyapısının aynı oranda geliştirilmemesi de temel nedenlerden biri. İlçenin fazla yağış alması tek başına sebep değil. Yaşananlar sadece bir sonuç.

İlçe merkezinde trafik başat sorunlardan biri. Park sorunu, kavşaklar, yol düzenlemeleri… Her şey karmakarışık. Yapılan tek bir doğru iş yok. Araklı’da araçla dolaşmak tam bir kâbus. İlçe merkezi kısmen trafiğe kapatılmalı ve çevre yolu mantığıyla ulaşım düzenlenmeli. Bu durum artık tahammül edilebilir değil.
Karadere yolu bir ölüm yoluna dönüştü. Geçmişte de farklı değildi ama 30–40 yıl geçti bu sorun çözülmedi. Kaza noktaları o kadar belli ki herkes ezberlemiş durumda. Daha birkaç gün önce bir katil otomobilin çarpması sonucu 8 yaşındaki Elif Zümra ve babaannesi hayatını kaybetti. Bu yolda nice can kaybedildi ama hiçbir yönetim bu konuyu ciddiyetle ele alıp çözmedi. Hala çözümsüz.

Karadere Vadisi de kaderine terk edildi. Taş ocakları ve patlatmalar çevreyi toz ve dumana boğdu, HES’ler dereyi kuruttu, ekolojik dengeyi bozdu, balıkları yok etti. Karadere’de balık tutulduğu günleri bilirim. Bugün olta atan bile yok. Her şey Tilkibeli Şelalesi’nin taş ve moloz yığınlarıyla doldurularak yok edilmesiyle başladı. Araklı–Bayburt yolu hala bir sorun yumağı. 40 yıl geçti, bu yolun kaderi değişmedi. Bugün yüksek tonajlı tırlar sırf daha düşük maliyetli taşımacılık için bu yolu kullanıyor ve vadi boyunca terör estiriyor, neredeyse her gün, her hafta bir kaza yaşanıyor.

Taşönü’ndeki çöp arıtma tesisi, arıtmadan başka her türlü felaketi bünyesinde barındırıyor. Yönetmeliklere aykırı vahşi depolama, yüzlerce metrekare alanı ve bir köyü çöp yığınlarına mahkûm etti. Sadece Taşönü değil, Araklı’nın neredeyse tamamı için büyük bir çevre sorununu haline geldi. Dayanılmaz pis koku bir yana, hijyen sorunu da büyük bir tehdide dönüştü. Martı ve karga nüfusu hızla arttı. Taşıdıkları pisliği köylere kadar yayıyorlar. Yakın köylerde fındık bahçeleri ve meralar çöp artıklarıyla dolu. Buradan çıkan atık su tankerlerle sağa sola, dereye ve denize dökülüyor; kimse de ses çıkarmıyor. Yanbolu Deresi zehirli atık sularının tam zemininde yer alıyor ve arıtılmamış su denize kadar taşınıyor. Tesisin içi ve çevresi adeta bir korku filmi sahnesi gibi; martılar ve kargalar çöplüğe inip kalkıyor, burada yuvalanıyorlar. Tam bir Hitchcock filmi sahnesi gibi ürkütücü.

Erikli ve Bahçecik’teki altın madeni konusu şimdilik kapanmış durumda. Eğer bu tesis hayata geçseydi Araklı için artık konuşacak bir şey kalmayacaktı. Nihayet bu konudaki gelişmeler olumlu sonuçlandı da büyük bir felaketin eşiğinden dönüldü. Bu sorunu bile bir avuç insanın hukuk ve halk mücadelesi çözdü, yöneticiler yine duyarsız kaldı. Şimdi bölgenin rehabilite edilmesi gerekiyor ama kimse elini sürmese daha iyi olur.

Sahil Mahallesi Araklı’nın en büyük problemlerinden biri. Şehir burada adeta ölmüş; nefessiz ve solgun. Burada hayat yok. Mahalle can çekişiyor. Binalar rutubetten çürümüş, ayakta duramaz hâle gelmiş. Araklı’ya ilk hançer Sahil Mahallesi ile vuruldu ama buna rağmen sahil, Araklı’nın içi kadar kötü değil. 6 Nolu Deniz Sokak’ta çocukluğumun bir kısmı geçti. Bir mahalle kültürü vardı. İnsanlar birbiriyle konuşabiliyor, çocuklar sokaklarda oynayabiliyordu. Bugün ise tamamen bir ölü şehir konumunda. Yeni Araklı burada inşa edilebilir; hatta hiç inşa edilmese daha iyi olur. Burası tamamen bir sahil, yeşil alan veya kültür alanı olarak ilçeye kazandırılmalı, neredeyse asfalta kadar bütünüyle yıkılmalı ve şehir tekrar denizle buluşturulmalı.

Turup her şeye rağmen hala şehrin nefes alan son kurtarılmış bölgesi. Çöp tesisi olmaktan son anda kurtuldu, birkaç ay önce yapılaşmaya açılacaktı, o da bir şekilde önlendi. Burası Araklı ile birleştirilmeli ve şehrin sayfiye alanı hâline getirilmeli. Burada çocuklar uçurtma uçurmalı, bisiklet sürmeli. Konserler, kültürel etkinlikler düzenlenmeli. Belki insanlar Araklı’ya tepeden baktıkça nerede yaşadıklarını daha iyi müşahede ederler. Burada çayını kahvesini yudumlamalı, temiz hava alıp evine dönmeli. Orman tamamen korunmalı, bir tek ağaç bile kesilmemeli.

Köyler de bu yapılaşma talanından fazlasıyla nasibini aldı. Çok yüksek köyler hariç, merkeze yakın yerlerin hepsi çok katlı tuğlalı betonarme yapılarla dolu. Büyükşehir yasası köyleri ve ilçeleri bitirdi. Mahalle ve köy olgusu birbirine karıştı. Köyler köy hükmî vasfını kaybetti. Köylerde okul, sağlık ocağı, PTT vardı, bugün insan kalmadı.

Fındık tarım olarak bitmek üzere. Kahverengi kokarcalar fındık bahçelerini ve evleri istila etmişti en son yaz. İnsanlar kavanozlarla, ışıklı tuzaklarla kokarca avına çıktı ve kendi mücadele yöntemlerini geliştirdi, rekoltede en az yüzde 30 kayıp yine de önlenemedi. Kokarca fındığın suyunu emerek içini boşaltıyor, toplanan fındığın yarısına yakını çöpe gidiyor. Bu da çözüm bekleyen büyük bir sorun.

Araklı’ya bu haliyle değil dizi çekmek, Hollywood’u getirip kursanız turist gelmez. Ayrıca Araklı’nın sorunu dışarıdan insan gelmesi değil, nüfusun kontrol edilmesiyle ilgili. Genç ve işsiz nüfus son yıllarda daha fazla arttı ve Araklı’da uyuşturucu ile bağımlılık sorunu giderek büyüyor. Kafeler gençlerle dolup taşıyor. Araklı herhalde Trabzon’un kafe sayısı bakımından ilk sıralarda gelen ilçelerinden biri.

Araklı’da insanlar alışveriş yapıyor, yiyip içiyor, karnını doyuruyor. Sabah işine gidip akşam evine dönüyor. Büyük bir sermaye akışı dışında insanca yaşama dair hiçbir belirti yok. Ne acı bir durum. Ama ilçeyi yönetenler hâlâ burayı bir cazibe merkezi, alışveriş merkezi yapacağız diye boş hayaller kuruyor. Bu vizyonsuzluktur, bilgisizliktir, bir şehri tanımamaktır, şehrin sosyolojisini, psikolojisini okuyamamaktır. Sokaklarını, caddelerini, tarihini bilmeden bir şehri hor görmektir.

Araklı hafızasını kaybetmek üzere. Bir şehirden geriye kalması gereken yegâne şey tarihi hafızadır. Tarihi hafıza bilinmeden bir şehri inşa ederseniz sonuç kaçınılmaz olarak böyle olur.

Şimdi ne yapalım? En azından bir şeyler yapacak birileri çıkana kadar artık bir tek çivi, bir tek kazma bile vurmayalım. İlçenin canını daha fazla acıtmayalım.

Yoksa bu enkazın altında hep birlikte kalacağız. Korkarım ki öyle… Ama öyle olmamalı. Bir çıkış yolu, her şeye rağmen bulunmalı. Burası yaşanabilir bir şehir olana kadar mücadele sürmeli.

Elif Zümra Deniz’ler için…

Salih Özderya / 2 Aralık 2025, Ankara

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER