Geçmişten günümüze, kültürümüzde dağlar ve yaylalar ile ilgili inanışlara büyük önem verilmiştir.
Yaylalarının ve dağlarının başındaki dumanın yüceliği ile geçit vermez yollarıyla, bağrında sakladığı yatır şehit ve efsaneleriyle, yemyeşil ağaçları, rengarenk çiçekleriyle şiirlere, türkülere, manilere destanlara ve efsanelere konu olmuştur.
“Büyük Ağrı” ile “Küçük Ağrı” dağlarının hikayesini bilmeyeniniz yoktur. Evlerine odun taşıyan iki kız kardeş kavgaya tutuşup, birbirlerine şu şekilde beddua ederler: “Allah seni öyle bir dağ etsinki, yaz kış üstünden kar eksik olmasın”. “Sende öyle bir dağ olasın ki, yaz kış üstünden yılan akrep eksik olmasın”. Neticede, iki kardeş de biri Büyük Ağrı, diğeri Küçük Ağrı olarak dağa dönüşürler.
Büyüğünün tepesi he zaman karlı, küçüğü de yılanlı ve akreplidir. İşte yöremizde de anlatılan “Dağlar(Yayla) Anası” adlı efsanede kısaca şöyledir.
“Bölgemizde “Dağlar(Yayla) Anası”olarak bilinen bir inanış vardır. Efsaneye göre yayla vakti gelipte insanlar yaylaya çıkınca Dağlar Anası çok sevinir, köylerine döndükleri vakit de çok üzülüp ağlarmış. Günün birinde bir yaylacı “Dağlar(Yayla) Anası” diye bir şeyin olmadığını ve bu düşüncesini ispatlamak için de kışı yaylada geçireceğini söyler.
Kış gelipte herkes köyüne gidince dağlardan garip sesler, gürültüler gelmeye başlar. Yaylacı, dağların gürültüsüne dayanamayarak ölür. Ölmeden önce de bir kağıda: “Ben, ne açlıktan, ne susuzluktan, Dağlar Anasının sesinden öldüm” diye yazar. Ertesi yıl yaylacılının cesediyle karşılaşan yakınları vasiyeti üzerine onu korktuğu dağların eteğine defneder”. Yöremizde bu efsaneye benzer bir çok hikaye keşfedilmeyi bekliyor.
Emre ÇEBİ 24.02.2020