Eski Araklı Müftüsü Kemalettin Aksoy dan önemli açıklama Kemalettin Aksoy şöyle Devam Etti Yüce Allah, en üstün din olarak İslam Dinini göndermiştir. Bu Yüce Dinimiz, kendine has hükümleriyle, tazeliğini kıyamet sabahına kadar muhafaza edecektir. Güzellikleriyle ve insanlığa ışık saçan hakikatleriyle on dört asırdan beri ayaktadır ve kıyamete kadar da ayakta kalacaktır. Çünkü onun koruyucusu Yüce Allah’tır.
Mensubu olmakla şeref duyduğumuz Yüce Dinimiz, kendi müeyyidelerini tahrif edecek müdahalelere, beşeri düşünce ve fikirleri ona karıştırmayı hedef alan her türlü teşebbüse karşı uyanık olmamızı, biz Müslümanlardan istemiştir. İbadetlerde ve adetlerde Frenk mukallitliğinden şiddetle kaçınmamızı bizlere emretmiştir. İslamiyet ile bağlılığı gevşeyen ve milli mefahirini inkâr eden milletler ise taklitçi oldukları topluluğun uydusu ve kuklası haline gelmişlerdir. Bu durum İslamiyet ile bağdaşmaz.
Yüce Dinimiz İslam; kâfirlere, münafıklara, batıl dinlere ve diğer ideoloji mensuplarına benzemeyi kesin bir şekilde yasaklamış ve haram kılmıştır. Görünüş itibariyle onlara benzemek, daha sonra ahlaki değerlerde, çirkin ve kötü fiillerde; hatta inanç ve ibadetlerde onlara benzemeye sebep olur. Çünkü onlar gibi giyinmek, onlar gibi davranmak, onlar gibi yaşamak, sonunda yapılan bu hareketler kalplere nüfuz eder ve onlara karşı bir sevgi ve saygı meydana getirir. Bunun için Kâfirlere benzemenin haram olduğu hususunda bütün İslam âlimleri ittifak etmişlerdir. Bu konuda icma’ vardır.
Peygamber (sav) Efendimiz, bir hadis-i Şeriflerinde: “Kim bir kavme benzemeye özenirse, o da onlardandır” buyurmuşlardır. Böylece Hıristiyanlık ve Yahudilik adetlerine özenti duymaya set çekmiş, taklitçiliği adet haline getirenlerin milli ruhunu kaybedip, özendiği o topluluğun mahiyet ve karakterini elde edeceğine işaret buyurmuş, taklitçiliği yasaklamıştır.
Kur ’an-ı Kerim ayetlerinin ve Hz. Peygamber (sav) Efendimizin hayatı boyunca üzerinde durduğu en önemli konulardan birisi de, Müslümanların fert ve toplum olarak belli bir kimlik (İslam kimliği) kazanmaları, kendi inanç ve şahsiyetlerini korumaları ve kendilerine güven duymaları olmuştur. Kur’ an -ı Kerim Müslümanlara ısrarla birlik ve bütünlük içinde olmalarını, kâfir ve münafıkları dost ve arkadaş edinmemelerini emretmektedir. Bu hususta Yüce Allah şöyle buyuruyor:
“Ey İman edenler! Mü’minleri bırakıp da kâfirleri dost edinmeyin. Bunu yaparak Allah’a, aleyhinize apaçık bir delil mi vermek istiyorsunuz?” [1]
“ Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hıristiyanlar da asla senden razı olmayacaklardır. De ki: Doğru yol, ancak Allah’ın yoludur “. [2]
Bu konuda diğer ayet-i Kerimeler de şöyledir:
“ Ayetlerimizi yalanlayanların ve ahiret gününe inanmayanların arzularına uyma. Onlar, Rablerine eş tutuyorlar”.[3]
“…Deki, Benim işim bana, sizin işiniz de size aittir. Siz, benim yaptığımdan uzaksınız, ben de sizin yaptıklarınızdan uzağım”.[4]
“ Resulüm de ki: Ey kâfirler! Ben sizin tapmakta(olduklarınıza tapmam, Siz de benim taptığıma tapmıyorsunuz. Ben sizin taptıklarınıza asla tapacak değilim. Siz de benim taptığıma tapıyor değilsiniz. Sizin dininiz size, benim dinim de bana dır”.[5]
“Sana emir olunanı açıkça söyle ve ortak koşan (müşrikler)den yüz çevir”.[6]
“…Kafir olanlar da birbirlerinin dostlarıdırlar..”[7]
“Mü’min erkeklerle mümin kadınlar da birbirlerinin dostlarıdırlar. Onlar iyiliği emreder, kötülükten alıkoyarlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekâtı verirler. Allah ve Resulüne itaat ederler. İşte onlara, Allah rahmet edecektir..”. [8]
Yüce Allah yukarıdaki ayet-i kerimelerde buyurduğu üzere; özellikle Yahudi ve Hıristiyanlar, Müslümanların dostu olmazlar. Onlar ancak birbirlerinin dostu ve yaranıdır. Onlar birbirlerini desteklerler, Müslümanları ancak menfaatleri için geçici olarak destekler ve dost görünürler. Asla dost olmazlar ve hiçbir zaman da olmamışlardır. Müslümanların Yahudi ve Hıristiyan komşusu olabilir. Komşuluk elbette ki olacaktır. Müslüman, Müslüman kalmalı ve dinini taviz vermeden yaşamalı, komşusunun dinine uymamalıdır. Kafirun ve Hud sürelerinde olduğu gibi.
“Zulmedenlere meyil etmeyin. Sonra size ateş dokunur (cehennemde yanarsınız). Sizin Allah’tan başka dostlarınız yoktur. Sonra O’ndan da yardım göremezsiniz”.[9]
Peygamber (sav) Efendimiz, müşrik ve kâfirlere benzememeleri için ashabına, sakallarını uzun, bıyıklarını kısa kesmelerini emretmiştir. Peygamberimize gelerek “Müslüman oldum, Ya Resulellah! “ diyen kişiye: Peygamber (sav) Efendimiz: “Kâfirlik alameti olan saçını kes ve sünnet ol ” buyurmuştur.[10]
O devirde kâfirler kendilerine mahsus saç şekli tespit etmişler, kendilerince bir moda ortaya koymuşlardı. Yani inançlarının sembolü olan bu saç şeklini, Efendimiz (sav) kâfirliğin alameti ve modası saymış ve bu saç şeklini Müslümanların bırakmasını yasaklamıştır. Çünkü Abdullah ibni Ömer (ra), Peygamber Efendimizin şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
“Kim bir millete (kavme) benzemeye çalışırsa, o da onlardandır”. [11]
Bazı Müslümanların moda uğrunda batı, Avrupa hayranlığına ve onlar gibi giyinip onlar gibi yaşamalarına ne demeliyiz. Yoksa saç bırakmak yasak değildir. Yeter ki, bakımlı ve temiz olsun.
Başkalarına benzemeye çalışmak, onların yaptığı işi ve ameli yaparak onlara uymak, özellikle kâfirlere benzemek bu Hadis-i şerifte yasaklanmıştır. Müslüman ancak, Peygamber (sav) Efendimize ve O’nun sahabesine benzemeli ve sünnetine uymaya çalışmalıdır.
Peygamber Efendimiz: “Bizden başkasına benzemeye çalışanlar bizden değildir. Yahudi ve Hıristiyanlara benzemeyiniz…” buyurmuşlardır. [12]
Giyim ve kuşamda, moda diyerek kafirlere benzemek de Dinimizde yasaklanmıştır. Hz. Ali (ra) dan, Peygamber(sav) Efendimizin bu konuda şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
“Rahiplerin elbiseleri gibi, gayri müslimlere mahsus elbiseler giymekten sakının. Kim onların şekillerine bürünür ve onlara benzemek isterse benden değildir”.[13]
Abdullah ibni Amr (ra) diyor ki, Peygamber (sav) Efendimiz, üzerimde rengi sapsarı bir elbise gördü ve: “Onu at! Çünkü o, renk ve şekil itibariyle kâfirlerin elbisesidir” buyurdu.[14] Özellikle moda için başka milletleri taklit etmeyelim, günaha girmeyelim. Burada kastedilen elbise, kâfirlik alameti olan elbise ve giysinin giyilmemesidir. Tabii en önemlisi de, modadır diye, gençlik giyiyor diye, mini etek ve açık saçık elbiselerin giyilmemesidir.
Yüce Dinimiz, güneş doğarken, güneş tam tepede iken ve güneş batarken ve ateşe karşı namaz kılmayı yasaklamıştır. Bunun sebebi, güneşe tapan ve ateşe tapan Mecusilere benzememek, onlara muhalefet etmek içindir.
Kendine ait milli ve manevi değerlerini yitirerek başka dinleri ve milletleri taklit etmek, şahsiyetsiz davranmak, fertler ve toplumlar için en büyük manevi felaket ve alçalıştır. Bu manevi felaket ve sefalete mahkûm olmuş milletlerin, bataklığın çukurundan kurtulmasına imkân yoktur. Dinini, milletini ve vatanını seven insanlar, hiçbir zaman kendi milletinin böyle bir sefalete düşmesine rıza gösteremez ve tahammül edemez. Hiçbir Müslüman, kendi dininin emirlerinden başka bir dinin inancını, ayinini ve adetlerini taklit edemez, başka milletlerin örf ve adetlerine itibar edemez. Çünkü İslam Dininin ve Müslüman’ın başka bir dini ve başka bir milleti taklit etmeye ihtiyacı yoktur. Şerefli ve ilahi bir nizam olan Yüce Dinimiz, bütün beşeri sistem ve nizamların üstündedir. Yüce Allah tarafından İnsanlığın kurtuluşu için gönderilen son Hak Dindir.
Peygamber (sav) Efendimiz, biz Müslümanların, eski ümmetleri örf-adet, fitne-fesat, isyan, fuhuş ve zina gibi bütün kötü yollarda takip edeceklerini, bir mucize olarak 1430 sene önce bizlere haber vermiştir. Bir Hadis-i Şerifte şöyle buyrulmaktadır:
“Sizler, kendinizden önce geçen milletlerin yoluna karışı karışına, arşını arşınına, tıpa tıp muhakkak uyacaksınız. O dereceye kadar ki, şayet onlar daracık bir keler deliğine girmiş olsalar, siz de muhakkak onlara uyarak oraya gireceksiniz, onlara tabi olacaksınız”. Ebu Sait (ra) diyor ki, Biz: “Ya Resulellah! bu ümmetler Yahudiler ve Hıristiyanlar mıdır? diye sorduk. Peygamber (sav) Efendimiz: “Onlardan başka kim olacak…!” buyurdu. [15]
İslam’ın iman ve ahlak çizgisinden sapılması halinde, İslam dışı inanç ve adetlere uyulduğu takdirde başımıza gelebilecek olan felaketi, Resulullah (sav), bu hadisin değişik bir rivayetinde şöyle belirtiyor:
“…Onlardan biri insanların geçiş yolu üzerinde (cadde ve sokaklarda) karısıyla cinsel ilişkide bulunacak olsa, siz de aynısını yapacak biçimde sizden önceki toplulukların yolunu karış karış, adım adım izleyeceksiniz”. [16]
Hadis de belirtilen “caddelerde alenen cinsel ilişkinin yapılması”, ahlaki yönden çok feci bir durum. Bundan çok daha kötüsü ve vahim olanı ise şu hadis-i şerifte belirtilmektedir: (Yüce Allah cümlemizi bu durumdan muhafaza eylesin)
“Bir çift ayakkabının bir tekinin diğer tekine eşitliği gibi İsrail oğullarını kuşatan iman ve ahlak düşüklüğünün tıpa tıp benzeri, bana inanan insanları da kuşatacaktır. Öylesine kuşatacaktır ki, onlardan bir fert açıktan anasıyla zina yapacak olsa ümmetimden bu işi yapacak bir kişi ortaya çıkacaktır”. [17]
Bu gün Anadolu’muzun milliyetçi muhafazakâr olan şehirlerinde dahi, kalabalık cadde ve sokaklarında, sarmaş dolaş olmuş vaziyette, hatta dudak dudağa sevişen gençleri üzülerek görmekteyiz. Şehit kanlarıyla sulanmış, yüz binlerce şehidin yattığı, günde beş vakit minarelerinden ezanların yükseldiği bu güzel vatanımızda, hadiste anlatılan bu son durum vuku bulmaz ve hiçbirimiz görmeyiz inşallah.
Ne dersiniz? Peygamber (sav) Efendimizin bu açık mucizesinde haber verdiği batı taklitçiliği bu gün ortaya çıkmış mıdır? Maalesef birçok Müslüman, kâfirlerin yoluna karışı karışına, arşını arşınına tıpa tıp uymaktadır. Onlar keler deliğine girerse, yılbaşı kutlarsa, piyango bileti alırsa, yılbaşında hindi-kaz keserse, moda diye bir şeyi giyerse onların aynısını Müslümanlarda yapmakta, birbirleriyle yarış etmektedirler. Bazı Müslümanların bu günkü halini şair ne güzel dile getirmiştir. Şuurlu, bilinçli ve gerçek Müslümanlar elbette bunun dışındadır.
Bir elde Kadeh! bir elde Kur’an
Ne helaldir işimiz, ne de haram.
Şu yarım yamalak dünyada,
Ne tam kafiriz, ne de tam Müslüman..! ( Ömer Hayyam).
Yüce Allah, bu duruma düşmekten cümlemizi muhafaza eylesin. (amin)
Müslümana;
Sen Hıristiyan mısın? Diye sorsan darılır.
Amma yılbaşında hindi, kaz yemesine bayılır.
Çam deviren hindici, nasıl mü’min sayılır?…
Bilmiyoruz, çoğumuz ne edip yapıyoruz.
“Batı batı” diyerek, eyvah! hep batıyoruz..
Yaklaşınca her sene, öz yurdumda yılbaşı,
Yapılır milletime, Frenkçe türlü aşı..!
Buna ağlar ağacı, hem toprağı, hem taşı.
Müslümanız!.. Onlarla, Noel de yapıyoruz…
“Batı batı” diyerek, eyvah hep batıyoruz…
Kâfirlerin bayramlarını kutlamak, onların kutsal saydığı günleri, Noel ve yılbaşı gecesi kutlamak, onların adetlerine uymak, onlara benzemek kesinlikle caiz değildir ve büyük günahlardandır. Müslüman Kur’an ve sünnete uygun yaşamalı, kendi örf ve adetlerine uymalıdır.
Yılbaşı gecesi, eğer Hz. İsa (as) in doğduğu gece ise ki, öyle kabul edelim. Bu geceyi Kur’an okuyarak, namaz kılarak, tövbe ve dua ederek geçirmeliyiz. Peygamber (sav) Efendimizin doğduğu gece olan Mevlit Kandilini nasıl değerlendiriyorsak bu geceyi de öyle geçirelim. Çocuklarımıza ve aile fertlerimize örnek olalım. Ömrümüzden bir yıl daha gittiği, ölüme bir sene daha yaklaştığımız bu gecede, hata ve günahlarımızı düşünerek onlardan vaz geçtiğimize dair Rabbimize söz verelim, tövbe edelim. Yeni bir yıla abdestli ve imanlı olarak girmeğe gayret edelim. Bu gecede olsun haberlerin dışında TV leri kapatıp, Tefsir, Hadis ve Kur’an okuyarak, Hz. İsa (as) ın daha çok anlatıldığı Meryem suresini okuyarak yeni yıla girelim. Kendimize çeki düzen verelim, nefis muhasebesi yapalım.
2014 yılının, ülkemize, milletimize ve tüm Müslümanlara hayırlar getirmesini Yüce Allah’tan niyaz eder,2014 yılında hepinize sağlık ve afiyet dolu günler dilerim.