Birebir örtüşmese de, Recep Tayyip Erdoğan ile Abdülhamit Han’ın kaderi birbirine çok yakın. Aynı coğrafyada, aynı sıkıntıları benzer şekilde yaşadılar. Zaman zaman düşmanların tahribatları ile dostların eleştirileri paralel çalıştı.
Tayyip Erdoğan’ı anlayanlar çok severken, anlamayanlar ve anlamak istemeyenler aşırı tenkitte bulundular. Bu kadar ağır bedeller ödeyen ve büyük sıkıntılar girdabından geçen İslami camia, Tayyip Erdoğan’ı ne kadar eleştirmeli? İşte bu yazımızda bu soruya cevap arayacağız.
Abdülhamit Han’ı eleştirenler arasında iki isim ön plana çıkmaktadır. Bunlardan ilki Said-i Nursi, diğeri de Mehmet Akif Ersoy’dur. Yazar diyor ki: “ Mehmet Akif, siyaseten beğenmediği Sultan II. Abdülhamit hakkındaki olumsuz görüşlerini Safahat kitabındaki şiirlerine yansıtmamıştır.
Bir kısım şiirlerinde bu olumsuz tavrı görülmüştür. Sultan II. Abdülhamit, dahi derecesinde bir yönetim kabiliyetine sahip olmasına ve İslamcılık ülküsü üzere bir sistem yürütmesine rağmen Mehmet Akif ile ayrı düşmesinin nedeni olarak; Akif’in, Osmanlı Devleti’nin bayrağını İslam’ın “ meşveret hükmü”nden alan meşruti bir idare ile yönetilmesidir. Lakin ülkenin ortamı buna pek uygun zemin taşımadığından II. Abdülhamit, saltanatının son 10 yılını sıkıyönetim şeklinde ama yenilikçilik peşinde; karşıtlarının diktatör dediği gibi değil de, içinde bulunduğu şartların zorlamasıyla işi biraz sıkı tutmuştur.
Kendisini bu yönünden dolayı eleştirenler, tahttan indirilmesinin ardından onun hakkında ne kadar yanıldıklarını anlamışlardır. Akif de bu konuda yanılanlardan biridir. II. Meşrutiyet’in ilanı ile (1908) bir nebze de olsa bunun farkına varmıştır. Lakin Akif’in micazı sert ve hakperesttir; “İstibdat Dönemi” diyerek eleştirdiği Abdülhamit döneminden bin beter olan İttihat ve Terakki Fırkası’nın yönetiminde ilan edilen II. Meşrutiyet dönemini de aynı tarzda eleştirmiştir.”
Tarih; okullarda hikaye olsun diye anlatılan bir bilim değildir. Tarih, yeni nesillerin geçmişini, atalarının yaşadıklarını öğrenip, anlayarak, bu doğrultuda geleceklerini planlama ilmidir. Eğer 1000 yıllık tarihimizde yaşanan olaylardan ders çıkarmayacak isek, yaşananları bir daha yaşayacak isek, bu kadar kitabı okumanın ne anlamı olabilir ki?
İnsanımız aklın, fikrin, ilmin ve dinin ışığı altında gelen fırsatları değerlendirerek başarıya ulaşabilir. Kısır döngüler, sen-ben kavgaları ve havanda su dövmeler, zaman kaybından başka bir şey değildir. Eminiz ki aziz milletimiz, AK Parti iktidarıyla yakalamış olduğu başarı çizgisini devam ettirecektir. AK Parti’nin yanlışlarını, eksiklerini ve yapması gerekenleri yapıcı eleştirilerimizle mutlaka dile getirmeliyiz.
Eğer bu coğrafyada alnımız ak, başımız dik yaşamak istiyorsak birbirimize destek vermeliyiz. Eğer düşmana korku, dosta güven vermek istiyorsak birlik ve beraberliğimizi sıkı tutmalıyız. 90 yıl sonra elde edilen bu başarının kıymetini bilelim, değerlerimize sahip çıkalım. Başta eğitim olmak üzere yapacak çok ama çok işimiz var.
Sözlerimin sonunda Milli şairimiz merhum Mehmet Akif Ersoy’u, ölümünün 79. Yıldönümünde rahmet, minnet ve saygıyla anıyorum.
“Ne mutlu 78 milyon vatan evladının kardeşliğini savunanlara…”