BİR 12 MART ÖDEVİ: İSTİKLAL MARŞI ve MEHMET AKİF’İ ANLAMAK
12 Mart 1921 tarihi bağımsızlık sembollerimizden biri olan İstiklal Marşımızın kabul tarihi olması hasebiyle bizim için önemli bir tarihtir. Bu beyanname ile aziz milletimiz, yurdumuzun üzerinde tüten son ocak sönmeden al sancağımızın sönmeyeceğini ve şehadetleri dinin temeli olan ezanlarımızın yurdumuz üzerinde ebedi dinmeyeceğini Mehmet Akif Ersoy’un şahsında bütün dünyaya deklare etmiştir. Dolayısıyla İstiklal Marşımızın Türkiye Büyük Millet Meclisi’nce kabul edildiği gün olan 12 Mart, hem bu beyannamenin bir nişanesi olarak hem de bu beyannamenin yazarı merhum Mehmet Akif’i Anma Günü olarak hatırda tutulmaktadır.
İstiklal Marşı, her satırı milli ruhun heyecanını, umutlarını ve kutlu mücadelelerini muştulayan birer duygu seli halinde Akif’in kaleminden şanlı milletimizin kılcal damarlarına doğru akmıştır. İlhamını Peygamber Efendimizin hicret yolundaki Hira Mağarasından alarak “Korkma” diye başlamıştır sözlerine Akif. Korkma, Allah için mücadele ettiğin müddetçe korkma. Garbın afakı çelik zırhlı duvarlarla sarılmış olsa da iman dolu göğsün olduğu müddetçe, korkma, der Akif. Çünkü ona göre insanı üstün kılan cevher, maddi gücü değil göğsündeki iman ve yüreğindeki vatan-millet sevgisidir. “Gevşeklik göstermeyin, hüzünlenmeyin, eğer inanmışsanız muhakkak üstün olan sizlersiniz (Al-i İmran, 159)” demek istemiştir Akif. Nitekim bu kutlu mesajları alan şanlı ecdadımız “Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım/Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!” diyerek adeta kükremiş bir sel gibi bendini çiğneyip aşmıştır.
Ve “Hakkıdır, Hakk’a tapan milletimin istiklal!” düşüncesiyle istiklaline göz dikenleri, milletçe bir mücadelenin sonunda çağlayanların önündeki çakıl taşları gibi sürüklemiş ve Akdeniz’in serin sularına dökmüştür.
İstiklal Marşı bu özellikleriyle Türk Milleti olarak bizleri “El-Muzaffer Daima” kılacak olan ruhun kelamda vücut bulmuş halidir. Trablusgarp Savaşı, Balkan Savaşları ve Birinci Cihan Harbi zamanlarında Devlet-i Aliye’nin zor günlerini gören ve bu dönemlerde hem şiirleriyle hem de cami cami gezerek ettiği vaazlarla milletin vicdanı olmaya çalışan biri olarak Akif, yaşadıklarından devşirdiği tecrübe ve hissiyatını milletimizin dününe, bugününe ve yarınına İstiklal Marşı ile aktarmaya çalışmıştır.
Bu nedenle 12 Mart, İstiklal Marşı’nın kabulünü anmakla beraber çok daha fazlasını yapmayı ve bir anlama çabası içerisinde olmayı salık vermektedir bizlere. Dahası Akif de bu anlama çabasından vareste değildir. O da aynı İstiklal Marşı gibi anlaşılmayı beklemektedir. Zira o milli tarihimizin çok önemli zamanlarına tanıklık etmiş, tarihimiz de onun şahsında birçok olaya tanık olmuştur. Dolayısıyla Akif yazdıkları, söyledikleri, yaptıkları, yapamadıkları, yaşadıkları ve maruz kaldıklarıyla önemli bir devrin hafızasını temsil etmektedir aynı zamanda. Kalemini ve kelamını milletin hizmetine adamış bir istiklal şairliği Akif’in sadece bir yönünü, ancak en çok bildiğimiz yönünü, temsil etmektedir. Bununla birlikte o, ülkesinin ve milletinin geleceğine ilişkin bir perspektif çizen, bu perspektifi her zaman dile getiren ve bu perspektifi gerçekleştireceğine inandığı nesli “Asımın Nesli” ile idealize eden bir entelektüeldir. Ve nihayetinde bir ailesi ve evlatları olan bir aile babasıdır o. Bütün bu yönleriyle Akif’in yaşadıkları bizim için nice dersler barındırmaktadır. O yüzden Akif okunmayı ve bütün yönleriyle birlikte anlaşılmayı bekleyen bir hazine olarak yanı başımızda durmaktadır.
Anmak elbette güzeldir lakin daha da önemlisi anlamak, anlamaya çalışmak, bu günümüze ve yarınımıza dersler çıkarmaktır. Anlamak, anladıklarını hayatına nakşederek “Asımın Nesli” olarak idealize edilen ve İstiklal Marşı’nın muhtevasında vücut bulan o ruh ile ruhlanmak, milletini seven ve ona layıkıyla hizmet etmek isteyen her vatan evladının en birinci vazifesi olsa gerektir. Her 12 Mart bize bu ödevi hatırlatsın. Vesselam..
Yorum Yazın