Osmanlı İmparatorluğu’nda “ İslami Cemaatler” diye bir ekol yoktu. Böyle bir ekole ihtiyaç da olmamıştı. Çünkü devlet dine ve dindara saygılıydı, onlara hiçbir zaman baskı yapmazdı. İnsanlar dini inanç ve kanaatlerinde tamamen serbestti. Osmanlı döneminde sadece tarikatlar vardı; onlar da ibadet gruplarıydı, siyasal ve yönetimsel konulara girmezlerdi.
Ülkemizde İslami cemaatler Cumhuriyet Dönemi’nde ortaya çıkmıştır. Ne zaman ki katı laiklik anlayışı doludizgin devreye girdi; Müslümanlar şoka uğradı. Hatta yüksek sesle “Allah” demenin suç olduğu devirler yaşandı. Rejim, baskısını insanlar üzerinde arttırınca Müslümanlık yaşanılmaz hale geldi. Bir dönem, cenazeleri kaldıracak imamların bile olmadığı aşikardır. İslamiyet’in böyle baskı altında kaldığını gören bazı Müslüman bilginler, kendi dar imkanları ile Müslümanlığı yaşamaya, yaşatmaya ve öğretmeye çalışmışlardır. Dar ve kısık imkanlar dahilinde Kur’an ve Tefsiri öğretme gayretinde bulunmuşlardır.
Devletin dine ve dindara şaşı ve önyargılı baktığı yıllarda İslami cemaatlere çok ihtiyaç duyulmuştur. Bir kısım insanlara din ve dindarlık belki lazım olmamıştır ama yüzde 99’u Müslüman olan milletimizin evlatlarına din; hayat suyu gibi lazım olmuştur. Türkiye’de devletin dini eğitim vermediği gibi, dini eğitim verenlere zulmettiği ortadadır. Bu vahim durumu gören bir kısım alimler, kendi imkanları çerçevesinde din eğitim ve öğretimini başlatmışlardır. İlk zamanlar sadece dini öğrenme ve anlama kaygısı ile başlatılan bu çalışmalar, zamanla birer ekole dönüşmüşlerdir. Kendi çalışma prensiplerini ve metotlarını belirleyen İslami yapılar; daha sonra birer İslami cemaate dönüşmüştür. Bu sadece Türkiye’ye özgü bir durum değildir, aynı zamanda birçok İslam ülkesinde ortaya çıkan yapılar vardır.
İslami cemaatlerin dini ve manevi hayata çok büyük katkıları olmuştur. Sadece Türkiye’ye bakacak olursak; eğer ülkemizdeki İslami cemaatler çalışmalarını sürdürmeseydi, halkımızın büyük çoğunluğu Ateist, Komünist ve Marksist yapıların etkisinde olabilirdi. Zaten İslam’dan nasibini alamayan vatandaşlarımız bu fikirlerin etkisinde kalmıştır.
Eğer İslam dininin nurlu ve aydınlık yolu onlara da anlatılabilseydi, bu ülkede bir tane Ateist olmazdı. Diyanet İşleri Başkanlığı çok sınırlı ve dozajı düşük din eğitimi verebilmiştir. Bugün toplumda eli ayağı düzgün, hakkı ve hakikati bilen ne kadar insan varsa mutlaka dini tedrisattan geçmiştir. Devletin yapmadığı veya yapamadığı birçok hizmeti “İslami Cemaatler” yapmıştır. Eğer bugün Anadolu çiftçi köylüsünün çocukları devlet kademelerinde bir yerlere gelmişlerse, bu da İslami cemaatler sayesinde olmuştur. Son zamanlarda, bir oluşumun üst düzey yöneticileri vasıtasıyla büyük bir yanlışa girerek ihanet şebekesine dönüşmesi; dikkatleri İslami cemaatlerin üzerine çekmiştir. Zaman zaman duyuyoruz; bazı Marksist Komünist ve Ateist düşünür, yazar ve aydınlar (!) ; İslami cemaatlerin hepsinin kaldırılarak yasaklanmasını teklif ediyorlar. Bu çok tehlikeli bir girişimdir. Vatanına milletine bağlı; saygılı, dürüst ve namuslu çalışan cemaatlerin kapatılması ve yasaklanması teklif bile edilemez.
Yanlış yanlıştır. Yanlışı yapan en ağır şekilde cezalandırılır. Doğruyu, iyiyi, faydalıyı yapanlar da desteklenir ve ödüllendirilir. Bu ülke hepimizin. Büyümesi, gelişmesi ve kalkınması için her kademeden insanımız ile el ele vererek ibadet aşkıyla çalışmalıyız.
Okullarımızın açıldığı bugünlerde bir kez daha haykırıyorum: Eğitim, eğitim, eğitim! Eğer eğitimi halledemezsek hiçbir şeyi çözümleyemeyiz, eğitimi de halledersek her şeyi hallederiz. Eğitim ve Öğretim yılına başlayan öğrenci, öğretmen ve velilerimize üstün başarılar dileri
ALİ İHSAN ÖZTÜRK
EYLÜL 2016