Yeni eğitim öğretim dönemi başladı. Aslında yeni öğretim dönemi başladı demek daha doğru bir ifade bana göre. Zira eğitim dediğimiz olgu, kesintiye uğramaksızın devam etmesi gereken hayati bir kavram. Öyle önemli bir kavram ki bu, toplumun hemen hemen bütün fertlerine sorumluluk yüklüyor, bütün fertlerini bu sürecin bir paydaşı haline getiriyor. Asıl mesele de bu kavramın toplumun fertleri olarak bize yüklediği sorumluluğun ne kadar farkında olup olmadığımız. Bakkalından tutun da taksicisine kadar, inşaat ustasından tutun da pazarcısına kadar hepimiz mensup olduğumuz toplumun geleceğini emanet edeceği yeni neslin eğitimiyle mükellefiz. Haliyle böylesi bir mükellefiyet, eğitimi zaman açısından sınırları reddeden bir mahiyete zorluyor.
Eğitimi sadece okullara hapseden ve sorumluluğu da yalnızca öğretmenlere yükleyen bir anlayış, eğitim kavramının ruhuyla taban tabana zıtlık arz ediyor. Sözgelimi, okulda küfürlü konuşmanın doğru bir davranış olmadığını duyan çocuk, babasının küfürlü konuştuğunu görüyor ve toplumun da bunu onaylayan davranışlarına şahit oluyorsa bu öğreti çocukta nasıl yer edecek? Yerlere çöp atmanın, çevreyi kirletmenin yanlış olduğunu okulda duyan çocuk, karşıdaki bakkalın çöpünü rastgele savurduğunu, taksicinin yere rahatlıkla tükürdüğünü görüyor ve toplumun da bundan rahatsızlık duymadığına ya da en azından tepkisiz kaldığına şahit oluyorsa hangisinin doğru hangisinin yanlış olduğunu nasıl kestirecek?
O halde bakış açımızı biraz değiştirmemiz gerekiyor. Yani sözün kısası, şimdiden tezi yok eğitimin, toplumun birer ferdi olarak hepimizin sorumluluğunda olduğunu kabul etmemiz gerekiyor. Sorumluluktan kaçmak yok. Toplum olarak genelde hep yeni nesilden şikayetçiyiz, endişeliyiz, karamsarız. Aslında dün bizler yeni nesil iken bizden öncekiler de bizden şikâyetçiydi, endişeliydi, karamsardı. Onlar yeni nesil iken de onlardan öncekiler onlardan şikâyetçiydi muhtemelen. Hatta Sümerlerden kalma bir kil tablette yer alan “Artık büyü! Okuluna git. Sokaklarda aşağı yukarı dolaşma. Sen sabah akşam bana eziyet ediyorsun. Sabah akşam eğlence uğruna vaktini boşa geçiriyorsun” sözlerine bakarsak ortalama dört bin yıl öncesinde de durumun benzer olduğunu görmek mümkün.
Dolayısıyla karanlığa küfretmekle bir şey değişmediği aşikâr. Bu nedenle yapmamız gereken toplum olarak yeni yetişen neslin eğitim ve terbiyesi ile alakalı sorumluluk almak. Yani bir mum tutuşturma çabası içerisinde karanlığı aydınlatmaya çalışmak. Bu sorumluluğu fark ederek, bu işe kendini adayanların sayısının arttığı bir toplumda, bugün esefle karşıladığımız durumların hızla ortadan kalkacağına inancım sonsuz.
Öğretim, büyük ölçüde okulların ve öğretmenlerimizin sorumluluğunda elbet lakin eğitim toplum olarak hepimizin sorumluluğunda duruyor. Gelin bu sorumluluğu hep birlikte paylaşalım. Bir milletin ihyasının kötülerin imhası ile değil, yeni yetişen neslin eğitim ve terbiyesi ile mümkün olacağı gerçeğini göz önünde bulundurarak, her hal ve hareketimizde milletimizi ihya etmenin çaba ve gayreti içerisinde olalım. Gayret bizden muvaffakiyet Allah’tan.