Düşüncelerim bu yönde seyrettiği için algıda seçicilik mi desem yoksa tesadüf mü? Ya da tevafuk mu? Nedense son zamanlarda televizyondaki hangi diziye denk gelsem bu dizilerde kötü emellere alet edilmek için “hafızası silinmeye çalışılan insan” senaryolarına denk geliyorum. Adı üstünde senaryo diyenler olabilir. Her ne kadar sadece hayal gücü deyip geçmek bir seçenek olsa da, bu senaryoları yazanların esinlenmiş oldukları tarihi vakıalar var olsa gerek diye düşünmekten kendimi alamıyorum.
Kötü emellere alet edilmek için hafızası silinmeye çalışılan insan olduğunuzu bir düşünün. Başınıza sert bir cisimle vuruyorlar, bayılıyorsunuz, sonra zehri yavaş yavaş zerkederek geçmişle olan bağlarınız bir bir koparılıyor. Aradan bir müddet geçince uyandırılıyorsunuz ve gözünüzün gördüğü ilk kişiye boş gözlerle bakarak “Sen kimsin, burası neresi” türünden sorular soruyorsunuz. Aslında süreç öncesinde çok iyi tanıdığınız, kendinizden biri olarak gördüğünüz kişiyi ne tanıyor ne de biliyorsunuz. İkinci aşama bundan sonra başlıyor. Geçmişle bağlar tam olarak koptuğuna ve hafıza sıfırlandığına göre artık bir saat gibi istenilen ayara kurulabilecek durumdasınız. Hafızanızı kim sıfırladıysa, geçmişle bağlarınızı kim kopardıysa artık onun göstereceği istikamette yürüyecek birisisiniz.
Şimdi bir yönetmen edasıyla “Stop, Stop, Kestik!” diyelim ve birkaç soru soralım.
Mesela bu senaryolara benzer durumlar hayatın içerisinde de olabilir mi?
Toplum olarak hafızamızı, geçmişle olan bağlantımızı silmeyi amaç edinerek bizi özellikle de genç kuşaklarımızı değerlerimizden uzaklaştırmaya çalışanlar var mı?
Bu sorulara verilecek cevap çok önemli. O sebeple iki kez düşünüp öyle cevap vermek gerek. Eğer “Bence yok” diyorsanız, sizin için yazımız burada son buluyor. Eğer “Bence var” diyorsanız, okumaya devam etmek için bir kez daha düşünün derim. Çünkü bir şeyi bilmek peşinden sorumluluk da yüklüyor insana. “Peki neyin sorumluluğu bu” diye soralım ve cevabını da biz vermeye çalışalım.
Milli ve manevi değerlerimizden mürekkep kültür ve medeniyet hafızamızın hem muhafazası hem de yeni nesle hakkıyla aktarılması sorumluluğu…
Geçmişe dönüp bakarak ecdadımızın tarih sahnesine çıktığı günden bu yana uğruna can vermeyi şeref saydığı, haddi aşmaktansa serden geçmeyi göze aldığı kültür ve medeniyet değerlerimizi önce hakkıyla yaşama sonra da hakkıyla yaşatma sorumluluğu…
Hem tüm dünyanın gıpta ile baktığı kültür ve medeniyet birikimimize hem de milli ve manevi benliğinden koparılarak sömürgeci anlayışın çıkarcı emellerine alet edilmeye çalışılan yeni nesle sahip çıkma sorumluluğu…
Aslında sorumluluk dediğime bakmayın siz. Ben bunu açıkçası bir savaş olarak görüyorum. Kültür ve medeniyet savaşımız olarak. Cephede yurdu korumakla, yurdun içerisinde kültür ve medeniyet değerlerimizi muhafaza etmeye çalışmak birbirlerinden ayrı şeyler olmasa gerek. Milli hafızamızı yaşamak, yaşatmak ve gelecek kuşaklarımıza hakkıyla aktarmak bu kültür ve medeniyet savaşını vermeyi gerektiriyorsa, bu toprakları bedenleriyle vatan yapanlara vefa borcunu ödemek isteyenlerin gazası mübarek olsun o takdirde.
Hüseyin Çakır Araklı ARI Haber
">
Düşüncelerim bu yönde seyrettiği için algıda seçicilik mi desem yoksa tesadüf mü? Ya da tevafuk mu? Nedense son zamanlarda televizyondaki hangi diziye denk gelsem bu dizilerde kötü emellere alet edilmek için “hafızası silinmeye çalışılan insan” senaryolarına denk geliyorum. Adı üstünde senaryo diyenler olabilir. Her ne kadar sadece hayal gücü deyip geçmek bir seçenek olsa da, bu senaryoları yazanların esinlenmiş oldukları tarihi vakıalar var olsa gerek diye düşünmekten kendimi alamıyorum.
Kötü emellere alet edilmek için hafızası silinmeye çalışılan insan olduğunuzu bir düşünün. Başınıza sert bir cisimle vuruyorlar, bayılıyorsunuz, sonra zehri yavaş yavaş zerkederek geçmişle olan bağlarınız bir bir koparılıyor. Aradan bir müddet geçince uyandırılıyorsunuz ve gözünüzün gördüğü ilk kişiye boş gözlerle bakarak “Sen kimsin, burası neresi” türünden sorular soruyorsunuz. Aslında süreç öncesinde çok iyi tanıdığınız, kendinizden biri olarak gördüğünüz kişiyi ne tanıyor ne de biliyorsunuz. İkinci aşama bundan sonra başlıyor. Geçmişle bağlar tam olarak koptuğuna ve hafıza sıfırlandığına göre artık bir saat gibi istenilen ayara kurulabilecek durumdasınız. Hafızanızı kim sıfırladıysa, geçmişle bağlarınızı kim kopardıysa artık onun göstereceği istikamette yürüyecek birisisiniz.
Şimdi bir yönetmen edasıyla “Stop, Stop, Kestik!” diyelim ve birkaç soru soralım.
Mesela bu senaryolara benzer durumlar hayatın içerisinde de olabilir mi?
Toplum olarak hafızamızı, geçmişle olan bağlantımızı silmeyi amaç edinerek bizi özellikle de genç kuşaklarımızı değerlerimizden uzaklaştırmaya çalışanlar var mı?
Bu sorulara verilecek cevap çok önemli. O sebeple iki kez düşünüp öyle cevap vermek gerek. Eğer “Bence yok” diyorsanız, sizin için yazımız burada son buluyor. Eğer “Bence var” diyorsanız, okumaya devam etmek için bir kez daha düşünün derim. Çünkü bir şeyi bilmek peşinden sorumluluk da yüklüyor insana. “Peki neyin sorumluluğu bu” diye soralım ve cevabını da biz vermeye çalışalım.
Milli ve manevi değerlerimizden mürekkep kültür ve medeniyet hafızamızın hem muhafazası hem de yeni nesle hakkıyla aktarılması sorumluluğu…
Geçmişe dönüp bakarak ecdadımızın tarih sahnesine çıktığı günden bu yana uğruna can vermeyi şeref saydığı, haddi aşmaktansa serden geçmeyi göze aldığı kültür ve medeniyet değerlerimizi önce hakkıyla yaşama sonra da hakkıyla yaşatma sorumluluğu…
Hem tüm dünyanın gıpta ile baktığı kültür ve medeniyet birikimimize hem de milli ve manevi benliğinden koparılarak sömürgeci anlayışın çıkarcı emellerine alet edilmeye çalışılan yeni nesle sahip çıkma sorumluluğu…
Aslında sorumluluk dediğime bakmayın siz. Ben bunu açıkçası bir savaş olarak görüyorum. Kültür ve medeniyet savaşımız olarak. Cephede yurdu korumakla, yurdun içerisinde kültür ve medeniyet değerlerimizi muhafaza etmeye çalışmak birbirlerinden ayrı şeyler olmasa gerek. Milli hafızamızı yaşamak, yaşatmak ve gelecek kuşaklarımıza hakkıyla aktarmak bu kültür ve medeniyet savaşını vermeyi gerektiriyorsa, bu toprakları bedenleriyle vatan yapanlara vefa borcunu ödemek isteyenlerin gazası mübarek olsun o takdirde.
Hüseyin Çakır Araklı ARI Haber