Aslında yazmak gelmiyor içimden. Aklım saralı İslam Dünyası’nın kendi arasında yaptığı savaşları düşünüyorum. İran’da,Irak’ta,Afganistan’da,Somali’de,Sudan’da,Mısır’da,Suriye’de ve hatta Türkiye’de.
Bu ne haldir? Bu nasıl bir şeydir? Müslünların kanları birbirine haram değil midir? Müslümanlar kendi aralarında neden savaşırlar? Müslüman Müslümanın kardeşi değil midir? Hadi diyelim savaştılar. Öteki Müslümanlar inançları gereği,bunları niye barıştırmazlar. Savaşan kardeşlerinin arasını niye düzeltmezler? Bu böyle olmaz,böyle yürümez. Burada azap vardır,zulüm vardır.Eğer Müslümanım diyenler gerçek anlamda mü’min olmazlarsa;Müslümanların iki yakası bir araya gelmez. Emperyalistlerin ve Gayri Müslimlerin içimize yerleştirdiği ajanların,satılmışların oyununa geliyoruz. Hemen hemen her İslam ülkesinde emperyalistlerin bir ‘’Batı Çalışma Uşak Gurubu’’ vardır. Bunların eli ile gövdeye hançer içeriden sokuluyor. Ülkelerde kaos meydana getiriliyor. Yusuf İslam diyor ki: ‘’Ya rabbim! sana hamdolsun. Sen Bana Müslümanların Durumunu Göstermeden Yüce Kitabını Ve Onun Mesajını Gösterdin. Ben de böylece müslüman oldum. Eğer önce islam dünyası’nın trajikomik halini görseydim, zor müslüman olurdum.’’ Yusuf İslam’ın bu açıklamasında çok büyük ibretler vardır. Artık Müslümanların nefislerini, egolarını, ve enelerini ayaklar altına alarak Allah’ın dinine sımsıkı sarılmalıdırlar. Yoksa bunun hesabı çok ağır olur. Yazık oluyor Müslümanlara, gelecek nesillere ve şanlı geçmişe. Bugün Mısır’da düşmanın emri ile Sisi düğmeye basıyor. Ve Mısır kan gölüne dönüyor. Kafirin emriyle Müslümanlar birbirini katlediyor. Şeytan ve askerleri, Müslümanlara galebe çalıyor. Yazık değil mi? Günah değil mi? Siyonistlerin ekmeğine neden yağ sürüyorsunuz? Hristiyanlar ve Yahudiler kendi aralarında savaşıyor mu? Birbirlerinin kanını döküyorlar mı?, ne olmuş Müslümanlara neyi pay edemiyorlar? PKK Kandil’de konuşlanıp, bu ülkede otuz yıl Müslüman kanı döktü. Mezarlıklar Al bayraklı Şehitlerle doldu. Elbette şehitlik çok yüce bir makamdır. Ama ne uğruna, ne için ölüyorsunuz? Eğer kardeş kavgasında ölüyorsanız bu insanı biraz düşündürüyor. Sayın Recai Kutan beyefendi dedi ki; ‘’Devlet ve millet düşmanı PKK Kandil’de. Tankları Sincan’da değil, Kandil’de yürütün.’’ O zamanki Genelkurmay yetkilileri Recai Kutan Bey’i neredeyse linç ettiler. Siz böyle bir açıklamayı nasıl yaparsınız diye.
Mart 2014’te ülkemizde Mahalli İdareler Seçimleri vardır. Yavaş yavaş seçim atmosferine giriyoruz. Bu fasılda da ülke siyaseti ile ilgili görüşlerimizi paylaşmak isteriz. Siyasetçi ve siyaset kurumu çok önemli.
Artık bu ülkede çalan, soyan, soyduran, ihale peşinde gezen, yalan söyleyen siyasetçi anlayışından kurtulmuş durumdayız. Siyasetçiler bu ülkenin tapusu olmalıdır. Siyasiler ülkelerinin en güvenilir insanı olma durumundadır. İnsanımız herkesten önce malını, mülkünü, neslini, ve namusunu siyasetçiye teslim edebilmelidir. Çünkü siyasetçiler bu ülke adına her türlü tasarrufta bulunuyorlar ve ülkenin kaderini derinden etkiliyorlar. Ülkenin bütün kurum ve kuruluşları; İnsan, toplum profilleri siyasiler eli ile şekilleniyor. Dolayısıyla siyasiler, bu toplumun en dürüst, en namuslu, en çalışkan ve en fedakar kadroları olmalıdır. Ve böyle de oluyor. Bu aziz millet üç dönemdir AK Parti iktidarına ve onun dünya liderine üzerine koyarak bir destek veriyor ise bu manidardır, anlamlıdır. Elbette ki eksiklikler vardır. Ama niyet iyidir, istikamet doğrudur. Herkesin her şeyi anlaması mümkün değildir. Anlaması da gerekmez. Anlamak, algılamak, kavramak, her şeyden önce iyi niyet ve basiret ister. Öğretmenin anlattığı dersi her öğrencinin aynı düzeyde anlaması mümkün değildir. Bu biraz da ilgi, alaka ve alııcılar ile bağlantılıdır.
Ülkemizde siyaset kurumu ve teşkilatlar idareci yetiştiremiyor. Partilerin ilçe ve il teşkilatlarında yetenekli ve kabiliyetli insanlar zaman zaman görev almıyorlar. Dolayısıyla kalite de düşüyor. Bilgili, yetenekli, milletin dilinden anlayan, ülkesi ve halkı ile hemhal olan yöneticiler yetiştiremiyoruz. Siyaset kurumu kadrolarını yetiştiremeyince, partiler seçimlerde aday transferleri yapıyorlar. Siyasi partiler, kendi içlerinden idarecilerini yetiştirebilmeli ve eğitebilmelidir. Eğer teşkilatlar, yarınlarının idarecilerini kendi bünyelerinden yetiştirebilirlerse; hem daha verimli, çalışkan hem de daha uyumlu yöneticiler ortaya çıkar. Ne mutlu Haktan ve Adaletten yanayım diyenlere.