Kutlu Yaşam Yolumuz (Hamza Özer Yazdı)
GÜNDEMHepimizin bildiği ve iman ettiği bir hakikat vardırki; hiçbir peygamber şu dünyaya taraftar toplamak, alkışlanmak, takdir edilmek için gönderilmemiştir. Kimi hükümdar, kimi çoban, kimi marangoz, kimi tüccar olarak yaşadığı halde peygamberlik davasının asıl gayesi olarak, sadece iman edenlerini çoğaltma mücadelesi verip gitmişlerdir bu dünyadan. Peygamber olduğu halde tek bir tane ümmeti dahi olmadan gelip giden peygamberler olmuştur.
Peygamber olmaları ile yaşadıkları toplumlarda kendilerinin insan dışında bir varlık gibi telakki edilmelerini de istememişlerdir.
Onun içindirki Sevgili Peygamberimiz (as) peygamberlik kimliğinden önce ‘’Allahın kulu, Kureyş’in içinde kuru ekmek yiyen bir kadının çocuğu’’ kimliğini öne çıkarmıştır hep.
Kendisi için ayağa kalkanlara: ‘’Benim için ayağa kalkmayın, ben kral değilim’’ demiş ve sonrada, ‘’Hıristiyanların İsa’yı abarttığı gibi beni abartmayın’’ diye de uyarmıştır.
Vefatının ardından Ömer (ra) kendini kaybeder bir halde; ‘’Kim Muhammed öldü derse kafasını koparırım’’ deyişine karşın; efendimiz asv’ı en iyi tanıyan, onu en çok seven Ebu Bekir (r.a) o çok sevdiği Nebi’nin mübarek yüzüne bakıp: ‘’Diri ikende güzeldin ölü ikende güzelsin ya Resulellah’’ dedikten sonra tüm müslümanlara kıyamete kadar yol haritası niteliğindeki şu tarihi açıklamayı yapmıştır: ‘’Kimki Muhamme’de tapıyorduysa bilsinki Muhammed ölmüştür.
Fakat kim ki Allaha ibadet ve kulluk ediyorsa bilsinki, Allah hayy’dır (ölümsüzdür.)’’ Diyerek, aslında ondan öğrendikleri şeyin kendisinden önce davası olduğunu anlatmak istemiştir.
Rabbimiz’in, kitabımız da ‘’Razı oldum onlardan’’ dediği, Efendimiz asv’ın da yıldızlara benzettiği ve ‘’hangisine uyarsanız uyun doğruya ulaşırsınız’’ dediği ve yine, ‘’İnsanların en hayırlıları benim dönemimde yaşayanlardır…’’ dediği Ashab-ı Kiram, o canlarından çok sevdikleri peygamberlerinin ardından bir kere bir araya gelip onu anma törenleri yapmadılar. Ama mal verecekleri zamanda, can verecekleri zamanda birbirleriyle yarıştılar. Açlığa, çileye, işkenceye, sürgüne, ölüme razı oldular. Bir çoğu Kur\'an\'ı Kerim\'i göremedi bile. Ne duydularsa, ne gördülerse Peygamberlerinden, artık hayatları o oldu. Mazeret üretmediler, ‘’ama’’ ile karşılık vermediler.
Öyleki; Sevgili Peygamberimiz bir sahabinin parmağında gördüğü altın yüzük için ‘’Erkeklere altın yasak bilmiyormusunuz’’ deyip yüzüğü çıkarıp yere atmıştı. Oradaki diğer sahabiler ise; ‘’al onu eşine verirsin’’ dediklerinde; ‘’Ben Rasulullahın attığını almam’’ diyebilen teslimiyetti onları Allahın razı olduğu kullar haline getiren.
Varmıdır şu dünyada sevgili peygamberimizi onlardan daha fazla sevdiğini, daha iyi anladığını iddia edebilecek bir müslüman.
Onun doğumuyla mekkeli müşriklerde, en yakın müşrik akrabaları da ilgilendiler. Kim bilir ne kutlamalarda yapmışlardır; Ama bir peygamber olarak söyledillerine iman etmeye sıra gelince; bu iş başka deyip yollarına dikenler koydular…
Amcası Ebu Talip 40 yıl canım yeğenim diye onu baktı büyüttü, gözünü üzerinden ayırmadı.
Ama son nefesinde efendimizin ona \'\'iman et amca\'\' sözüne; ‘’mekkeli kadınlara arkamdan korktuda inandı dedirtmem’’ dedi ve öyle gitti. Efendimiz (as) onun arkasından yıllarca göz yaşı döktü.
Kendi kızına ve hanımına bile sakın bana güvenmeyin Allah\'a kulluk edin demişti.
Şimdi onu sevdiğini söyleyen müslümanlar dönüp şöyle hayatına bir bakmalıdır. Yemede, içmede, giyinmede, konuşmada, yazmada, işte, evde, düğünde, avm\'de, internette, tv başında, sokakta... hayat ne kadar o sevgili peygamberin istediği istikamette gidiyor. Seviyorum demek elbette zor değildir.
Elbette, hayatın akışı içerisinde her şey kâmil mânâda yerine getirilemiyor olabilir. Ancak bunu, yapamadıklarımıza bir mazeret olarakmı, yoksa bir üzüntü olarakmı gördüğümüz, elbetteki verdigimiz mücadele ile anlaşılacaktır.
Zira Allah, kullarını yapmak istedikleriyle, verdikleri mücadele ile değerlendirecektir.
Müslümanlar;
Sevgili Peygamberimizin ‘’giyinmiş çıplaklar gelecek’’ diye haber verdiği ve ‘’cennetin kokusunu dahi alamayacaklar’’ dediği örtülü kadınların, bu hadisi şerifin muhatabı olup olmadıkları umurlarında olmadıktan sonra;
‘’Faiz ayaklarımın altındadır.\'\' \'\'Faiz, Allah’a savaş ilan etmektir’’ diyen bir peygambere iman ettiği halde; örtülü örtüsüz, kadın erkek Müslümanlar, faizi peynir ekmek gibi tüketmekte bir sakınca görmedikten sonra;
‘’Allah’ın rızası anne babanın rızasında, Allah’ın gazabı yine anne babanın gazabındadır’’ diyen bir peygambere iman ettiği halde; Anne babasını huzur evlerine terkederek dönüp huzur bulabildikten sonra;
Muhammed yazılı tabloya binlerce dolar para verdiği halde; şu bin doları işçilere dağıtalım dendiğinde krize giren zenginler olduktan sonra;
Dükkanını iyi kira getirisi var diye bankaya kiraya vermekte bir sakınca göremeyen hacı amcalar olduktan sonra;
‘’Müslüman yalan konuşmaz’’ diyen bir peygambere iman ettiği halde; ‘’o kadar yalandan ne olur, yalansız olmuyor, yürümüyor bu işler’’ denilebiliyor olduktan sonra;
‘’Gıybet eden, dedi kodu yapan, laf taşıyan cennete giremez’’ diye bir peygambere iman ettiği halde; bu halden ödü patlayamıyor oduktan sonra;
‘’Komşusu açken tok yatan bizden değildir’’ diyen bir peygambere iman ettiği halde; çevrelerinde aç ve yoksul insanların; parası olmadığı için evlenemeyen delikanlıların, kızların olduğunu bildiği halde; her yıl umreye gitmeyi büyük bir ibadet zannettikten sonra;
Adına film, filmdeki adına da seviyeli ilişki yada aşk denilen ahlaksızlıkları TV’lerle evleri, zihinleri, nesilleri zehirlediği halde; bunun kendilerine dert edinemeyen ebeveynler olduktan sonra;
Kadın erkek, örtülü takkeli, camilere gidildiği halde; aynı insanların kadınlı erkekli, yarı çıplak plajlara gitmekte bir sakınca görmedikten sonra...
Peygamber (as) efendimize, şiirler okumanın, onun adına ilahiler, kasideler söylemenin, lokumlar karanfiller dağıtmanın onu memnun eder şeyler olamayacağını kavramak zorundayız.
İsa’nın (as) sözleri diye bir takım sözlerde hıristiyanlar arasında 24 Aralıkla 5 Ocak tarihleri arasında koca koca salonlarda konuşulur durur. Bu gün İsa\'nın (as) dininden söz edebilmek mümkünmüdür?
Yani şu dünyada yeşili sevmenin, ağacı, doğayı korumanın, çocuklara şefkatli olmanın, büyüklere hürmetin, çiçeklerin kötü olduğunu söyleyebilecek bir insan yada bir din varmıdırki..?
Ama: Faiz ayaklarımın altındadır! zina haramdır! zulümle Allaha gitmeyin! kadınlar emanetinizdir onlara iyi bakın! içki haramdır ona üzüm satamazsınız! Kumar haramdır, çalışanlarınızın hakkını terleri kurumadan verin, bizi aldatan bizden değildir... Diyen Muhammed (asv)\'dır.
Şu dünyada onu en iyi anlayan; ‘’Kim benden bir söz işitirse onu başka birisine aktarsın’’ hadisi şerifini hayatlarına şiar edinerek dünyanın dört bir tarafına dağılan Ashab-ı Kiramın, neden bir kez olsun sevgili peygamberimizin doğum günüdür diye ruhuna bir fatiha okumadıklarını anladığımız vakit, onun bizden ne istediğini anlamış olacağız.
Kıyamet günü Havz-u Kevserinden içmek, Livaül Hamd Sancağı altında buluşmak için o kutlu Nebi\'nin sözlerini hayatımız yapmaktan başka bir kurtuluş çaremiz yoktur.
Müslümanlar onun kutlu doğumundan önce kutlu yaşamıyla ilgilenmek mecburiyetindedirler. Aksi halde onu anma merasimleri yaparak kimse ona layık bir ümmet olduğunu kanıtlayamayacaktır.
Nesillerimiz islamın ön görmediği piyasa koşulları içinde kendilerini zevklere, renklere, kişisel tercihlere, kariyer planlarına, bana göre’ciliğe, şekilciliğe, taklitçiliğe, hayran’cılığa kaptırmış gidiyorken; Hz Muhammedi kutlu doğum haftalarına, kandillere sıkıştırıp, onu sadece güzel sözler söyleyen, ahlakı güzel olan saygın bir hocaefendi gibi gönüllerinde yaşatacak; Ama onu hayatın tamamını kuşatacak bir rehber olarak zihinlerine ve kalplerine kazıyamayacaklardır. Çünkü hayat başka bir mecradan akıp gitmektedir.
Onun içindirki çocuklarımıza, gelecek nesillerimize peygamber asv efendimizin 571 yılında doğduğunu ögretmeden önce, niye doğduğunu anlatmak zorundayız.
Bu gün müslüman toplumlar faizle, zinayla, yalanla, rüşvetle, adam kayırmayla, hile ile, ahlaksızlığın binbir çeşidi ile cehenneme sürükleniyorken; tüm insanlık onun doğumunu kutluyor olsa bile o bundan zerre kadar mutluluk hissetmeyecektir.
O, ümmetine veda ederke, aman namaza dikkat! aman namaza dikkat! Dedi.
Aman can’a, mal’a, ırz’a, kan davasına, faiz’e, şeytan’a, kadınlara, Kuran’a, sünnet’e, kardeşliğe, eşitliğe, adalete, insan haklarına dikkat edin... dedi ve gitti.
Ümmeti adına endişe ettiklerini son vasiyetlerinde üzerine basa basa söyledi.
\'\'Şu iki emanete (Kur\'an ve sünnet\'e) sahip çıkarsanız yolunuzu saşırmazsınız\'\' dedi. Biz ise Kur\'anın musıkisine, Sünnetin de çocuklara yapılan ameliyatına sahip çıktık.
Sonuç olarak anlamamız gereken şudurki;
O kutlu Nebi bizlerden törenler, şiirler değil, sünnetlerine sarılmamızı, yolundan gitmemizi beklemektedir.
Onun doğumu elbette kutludur. Ama yaşamı daha kutludur.
Kurtuluş reçetemiz ise o kutlu yaşama sarılmayla mümkündür.
Cenab- ı Rabbül Âlemin, kıyamet günü o kutlu Nebi\'yi memnun edecek bir hayat yaşamış olarak onunla karşılaşmayı nasib eylesin.
Salât ve selâm ona, âl ve ashabının üzerine olsun.
Hvs Hamza Özer
DİĞER YAZILARI İÇİN BURAYA TIKLAYINIZ
İlginizi Çekebilir